30 Nisan 2011 Cumartesi

Hart Ayaklanması (Şeyh Eşref)

Bir gece yatsıya doğru Nahiye jandarma çavuşu, yanındaki birkaç aşüfte kadınla ve avânesiyle bu namazgâha gelerek içki sofrası kurup içmeye, âlem yapmaya başlarlar. Köylü tırpanıyla âlemcilerden birini yaralar ama kendisini de komaya sokacak derece döverler. Birkaç köylü daha aynı akıbete uğrar ve mesele Şeyh Eşref’e duyurulur. Zeki Bey, “Bir jandarma çavuşunun rezaletiyle daha henüz harpten çıkmış bir milletin yüzlerce evladı bu faciaya kurban gitti” notunu ekliyor Zeki Kadirbeyoğlu, 1919 yılının son aylarında memleketi Gümüşhane’dedir ve son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın mebusu olmak sıfatıyla Anadolu’ya geçerek Millî Mücadeleyi desteklemeye karar vermiştir.

Zeki Bey, muhtemelen 1919’un Aralık başlarında Trabzon’daki askerî garnizon kumandanı Kurmay Binbaşı Ali Rıza Bey’den bir telgraf alır. Telgrafta bir İngiliz torpidosu ile Trabzon’a gelen ve hemen Erzurum’a hareket edecek olan Yarbay Rawlinson maiyetindeki askerî heyetin, Hart Vakası bastırılana kadar Gümüşhane’de alıkonulması; ama bu eylemin kendilerine hissettirilmeden yapılması istenmektedir. Bu iş için Zeki Bey’e gerekirse Gümüşhane’deki askerî taburu görevlendirebileceği yetkisi de verilmiş ve telgrafta bu olağandışı tedbirin gerekçesi şöyle izah edilmiştir: “Bunlar Hart’taki harekât-ı askeriyeyi görmesinler ve Anadolu’daki kongrelere karşı halkı isyana kalkıştı şeklinde bir izlenime kapılmasınlar.”

Yazarın anlatımından Rawlinson heyetinin, Hart meselesini soruşturmak ve bilgi toplamakla görevlendirildiği anlaşılıyor.

Zeki Bey hemen harekete geçip İngilizleri “ağırlamak” için hazırlığa başlar. Jandarma kumandanı Vanlı Şevket Bey’i çağırtarak Gümüşhane’ye dört saat mesafedeki Sifondere mevkiindeki ağaç köprünün bir hafta önceki sel baskınında yıkılmış olduğu intibaı verecek derecede sökülmesini kararlaştırırlar. Taburdan marangozluk hünerine sahip on asker getirtilir, köprünün ağaçları yerinden çıkarılarak civarda bir yere görünmeyecek şekilde gizlenir. Yol üzerine haberci çıkarılarak köprünün yıkıldığı, kimsenin yerinden hareket etmemesi gereği duyurulur.

Neticede İngiliz heyeti gelir, karşılanır, yemek ikramından sonra yollarına devam etmek istediklerinde endişeli bir dille köprünün başına gelenler anlatılır. İngilizler “yıkık” köprünün yakınına kadar gidip durumu yerinde görürler ve köprü yeniden yapılmadan otomobille geçmenin imkansızlığını anlarlar. Böylece heyet dört gün zoraki misafirliğe tâbi kalır. Dördüncü günün sonunda Erzurum’dan gelen telgrafta “Hart işi hitam bulmuştur” haberi alınınca askerler çabucak sakladıkları ağaçlarla köprüyü onarırlar ve İngiliz heyeti Erzurum’a doğru yolcu edilir.

Zeki Bey, bu ayrıntıdan sonra Hart nahiyesinde nelerin olup bittiğini, çevresinden edindiği istihbarata nazaran anlatıyor. Buna göre Hart’ta ötedenberi kimseye zarar vermeden yaşayan Şeyh Eşref isimli bir adam oturmaktadır. Eşref’in civar köylerden ama özellikle Karadeniz sahilinden Of ve Sürmene’den müridleri vardır ve Eşref’i mürşit kabul etmektedirler. Günden güne sempatizanlarının sayısı da artmaktadır.

Nahiyenin hemen kenarında Eşref ve adamları söğütlük bir açık alanda mihrabımsı bir yapı inşa ederek orayı namazgâh, yani bir nevi açıkhava mescidi yapmışlardır.

Bir gece yatsıya doğru Nahiye jandarma çavuşu, yanındaki birkaç aşüfte kadınla ve avânesiyle bu namazgâha gelerek içki sofrası kurup içmeye, âlem yapmaya başlarlar. O esnada köye dönmekte geciken bir köylü namazgâhta olanları görünce, “ayıptır, gidin başka yerde eğleşin, burası namazgâhtır” diye itiraz edince çavuş ve bazı jandarma erleriyle başlayan söz düellosu kavgaya dönüşür. Köylü tırpanıyla âlemcilerden birini yaralar ama kendisini de komaya sokacak derece döverler. Feryatlar köyden işitilince evlerinden dışarıya çıkan birkaç köylü daha aynı akıbete uğrar ve nihayet mesele Şeyh Eşref’e duyurulur.

Bu esnada çavuş ve yanındaki jandarma erleri, namazgâhın mihrabını kendilerine siper ederek üzerlerine yürümeye kalkışan Hartlı köylülere ateş açarlar; beş altı kişi daha yaralanır.

Eşref bunun üzerine, köylüleri geri çekerek içlerinden yirmi silahlı ayırır ve jandarmaların etrafını sardırdıktan sonra teslim olmaları için haber gönderir. Haberci tüfekle vurulunca Eşref, “bunların kanı helâldir, öldürün” emri verir. Silahlı köylüler ateşe başlarlar, neticede iki jandarma ölür, ikisi de yaralı olarak ele geçer. Yaralıların ifadesinden olaylara çavuşun sebep olduğu anlaşılınca galeyana gelen köylüler tarafından linç edilerek öldürülür ve olaylar çığırından çıkar.

Haberi duyan Nahiye müdürü hemen soluğu Bayburt’ta alır. Bayburt’ta oluşturulan jandarma müfrezesi Hart nâhiye merkezine gelir. Köylüler hazırlıklıdır; jandarmalara ikram tavrı ile yaklaşıp aniden hücum ederek silahlarını alır ve esir tutarlar. Tabii hacet gerekçesiyle arkada kalan son jandarma eri durumu görünce hemen kaza merkezine duyurur. Mesele bir taraftan Erzurum’a aksettirilirken Bayburt’ta Müftü ile eşraftan iki kişi köylülere nasihat için vaka mahalline gider Eşref’le görüşürler. Eşref cezbeye gelir, “Din ve namus ayak altına alındı; artık mezalime tahammülümüz kalmadı. Sizleri misafir olarak tutacağız” diye nasihatçıları da alıkoyduktan sonra Of ve Sürmene’ye haber göndererek bütün müridlerinin silahlı olarak cihada katılmalarını emreder. Bu arada Bayburt kaymakamı Erzurum’a bilgi vererek nasihatçilerin alıkonulduğunu, Hart’a külliyetli miktarda silahlı kişi toplanmakta olduğunu haber verir.

Bu defa Erzurum Müftüsü ve fırka kumandan vekili Rüştü Bey bir heyetle Bayburt’a yola çıkarılır. Sürmene’deki Nizamiye taburu da Hart’a sevkolunur. Bu birlik henüz yolda iken Eşref’in adamları askerlerin Hart’a gittiğini öğrenirler. Birliğin gecelediği hana baskın yaparlar ve haylice askeri şehid ederler.

Artık iş büyümüştür. Erzurum’dan kamyonların arkasına takılı toplar yola çıkarılır, refakatindeki alayla Hart sarılır, Eşref’e teslim olması için ikazda bulunulur. Eşref ise cevaben bir bayrak çekerek ateşe başlar. Topçunun köye açtığı ateşte Eşref bir şarapnel isabetiyle ölünce müridleri dağılır, isyancılar dağılır ve mesele sona erer.

Zeki Bey, “Bir jandarma çavuşunun rezaletiyle daha henüz harpten çıkmış bir milletin yüzlerce evladı bu faciaya kurban gitti” notunu ekliyor ve Rawlinson heyetinin bu olay yüzünden Gümüşhane’de alıkonulduğunu belirtiyor ve şöyle ekliyor: “Başka tarafı bilmem ama Şarki Anadolu’da bir jandarma çavuşunun forsu, Müdafaa-yı Milliye vekili’nde olmasa gerektir.”

Aksiyon Dergisinden alınmış. Bende Facebooktan aldım.

15 Nisan 2011 Cuma

Neoliberal "KAFAYAPISI" ve "özgürlükler" II

Devam edelim.

Üçüncü konu da Sümeyye! Sakız çiğneyeceğini fark etmişse eğer sahnedeki bunun sebebi iki tanedir: 1. Geviş getirmişsindir bariz bir şekilde 2. Adam gerçekten takıntılıdır (başörütüsü mevzusunda). Ancak "...İkimiz de başörtülüyüz ve bir tek orada yer kaldığı için en öndeyiz." lafı bana pek de inandırıcı gelmedi. Şuanda hangi sektöre gidersen git, hangi aktiviteye katılırsan katıl veya hangi etkinlikte yer alırsan al, "başbakanın kızıyım" demen istesende istemesende sana en önden yer açacak. Bu yüzden böyle savunmalar yapıp kendini nolursun "halk" kategorisine koyma. Bariz burjuvasın, buyur senin cümlen "Bu nasıl bir şımarıklık, nasıl bir kabalık ve faşistlik, hatta nasıl bir cahillik, ve medeniyetten nasibini almamışlık?!" ne alaka mı? Sanki bir mağazaya gitmişsin de verilen hizmeti beğenmemişsin edasıyla cümleler kurmak büyük bir burjuvazi "geleneği"dir. He eğer halkın çoğu aç azı tok lafını kaldıramıyorsan yada rahatsız oluyorsan gel bize katıl, babana "baba bu böyledir" de.

Gel gelelim Tolga Tuncer'e. Bu adam eğer ünlü olur da medyada baş göstermeye başlarsa geleceğin Müjdat Gezen'i veya Ali Poyrazoğlu'su olur. İşine gelince halk 10 numero olur, gelmeyince halk aptallaşır. Ha eğerki durum ilk seçenekteki gibiyse ve tiyatro interaktif bir şekildeyse sonuna kadar haklısın, o zaman senden özür dilerim.

Bir gerçek var yanlız, su götürmeyecek bir gerçek. AKP'ye dokunan kesinlikle "bir ideolojide" oluyor nedense, sanki AKP'nin ideolojisi yokmuş gibi... Eğer o olay Sümeyye'nin değil de benim sözlümün başına gelseydi acaba yasalar benim içinde böyle hızlı işleyecek miydi? Buyurun aynı geleneklerden geliyoruz, ailem AKP'ye oy veriyor, sözlümün başı tıpkı Sümeyye gibi kapalı, bunlar sizlere uzak olmayan şeyler, ama bu neoliberal "kafayapınızı" yani tepesinden deve hörgücü çıkan Hugo Boss'u bana gelip de dinin direği olarak, halkın yaptığı şeyler olarak dayatamazsınız. Başkalarının özgürlüklerini kısıtlayamazsınız bkz. içki yasağı, başkalarının haklarına dil uzatamazsınız bkz. "homosexuellik bir hastalıktır.", yasaların eşit şekilde işlemesi gerekir, bir devlet dairesine gidince gidince size "ooo buyurun sayın Sümeyye Erdoğan.... arkadaşlar hemen yardımcı olalım" bana "geç otur kardeşim bekle" denildiği zaman sizin kalkıp orayı terketmeniz gerekir. İşte halkın çoğu aç azı tok olayı bu! Açlık sadece mide de gerçekleşen birşey değildir, unutmayın. Bunca insanın sizi seçmesinin sebebi "istisnacı" anlayışınızdı, bu istisnacılık zamanla tıpkı o eleştirdiğiniz mantığa, hatta Erdoğan'ın sözleriyle "zihniyete" dönüştü. Haziran'da umarım bunun artık farkına varır ve bizi yansıtan özgürlükçü, eşit, radikal bir parti bulur (ki ben buldum) onu iktidara getiririz. Bakalım o zaman neler olur...

14 Nisan 2011 Perşembe

Neoliberal "KAFAYAPISI" ve "özgürlükler"

Sevgili dostum, ağabeyim, ideoloji yoldaşım Barış Yıldırım'a tadından yenmeyen "Bir Dramatik Yazar Olarak Devlet ya da Sümeyye’nin Tiyatro Sanatıyla Tanışması" adlı makalesinden dolayı şükranlarımı sunuyorum. Detaylı okumak gerek diyor ve buyurun linki atıyorum: http://mimesis-dergi.org/2011/04/bir-dramatik-yazar-olarak-devlet-ya-da-sumeyye%E2%80%99nin-tiyatro-sanatiyla-tanismasi/

Sümeyye Erdoğan'ın "tiyatro skandalı" ve tiyatrocuların "sakız veya başörtüsü skandalı" çok yönlü bir toplumsal olay haline gelmiştir benim gözümde. Hatta yazıyı okuduğumda ve olayı ilk duyduğumda aklıma onlarca sosyopolitik teori geldi ki bunları tek tek saymayacağım. Şimdi gelelim asıl konuya; neden ve ne için (bu iki soru gerçekten farklı şeylere refer eder) ülkemizde mühendislerin ideolojileri bittiği halde "x=x ise y x'e eşit olamaz" mantığı hala daha en faşist biçimlerde devam ediyor. Ve nasıl oluyor da AKP'ye yada hükümete yada devlete karşı yapılan her eleştiri, miting, protesto v.b. sivil toplum hareketleri "belirli bir ideolojiye sahip olanlar" tarafından yapılıyor?

İlk olarak, sevgili "alt sınıf" abilerim şunu söyliyeyim size: AKP bir işçi partisi değil! Burjuva partisi ve sizleri zerre kadar düşündüğü yok. Getirdiği sosyal olanaklar da esasında yine burjuvaların (yanlız bu sefer yeni olanları) çıkarlarına dayanıyor (hani bir yandan da oy toplamak lazım).

İkinci olarak, kesinlikle ve de kesinlikle bu ülkede özgürlüklerin kısıtlandığını söylemekle beraber, temel hakların da sallantıda olduğunu hatta ve hatta TOLERANS'ın yanımızdan bile geçmediğini üzülerek belirtmek istiyorum. Demokratik bir ülkede olması gereken bu 3 şey, bizim ülkemizde malesef şu güne kadar hiç bir hükümetin "prensiplerinde" rastlayamadığımız şeylerdi ve hala da öyle.

Devam edecek.

2 Nisan 2011 Cumartesi

Yeniden Başlıyoruz

Herkese Selam,

Tekrardan ben yine aynı adres yine aynı yerden sizlere bağlanmaya çalışıcam! Bugünü seçtim özel bir nedeni yok... Tabi sadece bugün çocukluğumda dinlediğim radyo programının filmine gidip lan Radyo yapsam ya diye düşünüp uğraşıp sonrada yapamayıp ordan da blog a dönmemi saymayınca. Gel gelelim ne yayınlayacağıma asıl sıkıntı burda başlıyor biraz. Bilenler zaten bilir ahlaksızlığı ahlak olarak edindiğim için genellikle ahlaksız şeyleri paylaşıcam sizlerle (brazzers şifreleri hariç). Herneyse, Sosyoloji'de gördüğüm dersleri, Fatih Üniversitesi Teknik arızalarını, KLMN blok FreakShow manzaralarını filan paylaşırım herhalde. Tadına bakmadan gitmeyin!